Yargıya gereken neşter atılmazsa fatura ağır olabilir
Yeni Şafak yazarı Ahmet Ünlü'nün yazısı...
Geçmişten günümüze yargı üzerindeki tartışmalar hep olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Gün geçmiyor ki bir hakim veya savcı hakkında basına bir şey yansımamış olsun. Bu nedenle konunun iktidarlardan bağımsız olarak ele alınması ve çözüm üretilmesi gerekiyor.
“Adalet mülkün temelidir” düsturu boşuna söylenmiş bir şey değildir. Özellikle yargıyla ilgili basına yansıyan olumsuzluklara bakıldığında konu üzerinde durmayı gerektiriyor. Bir de basına yansımayanlar ve bilinmeyenler var ki bunları da ilave ettiğimizde durumun vahameti görülmektedir.
Ancak bu mesleğe girenler ilk günden itibaren bu konuları biliyorlar ve meslek büyüklerince de uyarılıyorlardır. Bu nedenle yapılan mesleğin ağırlığı hakim ve savcıların omuzlarına binmektedir. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de mesleğin ağırlığını taşıyamayanlar bulunabilir. İşte bunların sistematik bir şekilde ortaya çıkarılması ve sistemden ayıklanması gerekiyor.
Bir de yargılama sürecinin medya veya sosyal medya ayağı var ki asıl sorunun büyüğü burada yatmaktadır. Bu nedenle medyanın veya sosyal medyanın yargıyı olağandışı şekilde etkilemesi de dikkate alındığında bu alanda ciddi bir çalışma ve reform yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Konunun sosyal medyaya düştüğünde yargının etkilenmediğini söylemek biraz zor olsa gerektir. Sonuca etkisinin olup olmadığına kesin bir şey diyemesek te yargılama hızına etkisini kabul etmemiz gerekir.
Sorunun mevzuattan mı yoksa uygulamadan mı kaynaklandığı üzerinde durulması gerekiyor. Bazı hallerde mevzuattan kaynaklanan sorunlar olsa da uygulamadan kaynaklanan sorunların ağırlıkta olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Özellikle iş yükünün yoğun olduğu adliyelerde farklı yol ve yöntemlere başvurulduğuna şahit olunmaktadır. Hakkına razı olan insan sayısı oldukça az olunca ve adliyenin yoluna düşen herkeste kendini haklı olarak görünce ister istemez amaca ulaşmak için farklı yollara başvuranlar bulunabilmektedir. Bu konuda avukatlık yapanları biraz dinlerseniz manzara bütün açıklığıyla görülecektir. Bir de bilenlerin susması ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bazı suçlar vardır ki bu suçlardan mahkum olanların memur olmaları mümkün değildir. Bu suçlardan birisi de Terör Örgütü Propagandası Yapmak” suçudur.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde, “... Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak. ...” hükmü gereğince bu suçları işleyenler memur olamayacakları gibi memur iseler de memuriyetleri sona erdirilecektir.
Ayrıca, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 maddesinde; “Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak; a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, ... yoksun bırakılır. ...» hükmü bulunmaktadır.
Yine, 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddesinde; “ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla, a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması, b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması, gerekir. ...” hükmü yer almaktadır.
Konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 5.1.2023 tarihli ve E-74073113-045.02-128785 sayılı yazısında; “Söz konusu mahkeme kararlarından anlaşılacağı üzere; her ne kadar yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı kişilere mahrum kaldıkları hakları kullanma yetkisini verse de 657 sayılı Kanun’un Devlet memuru olmanın genel şartını düzenleyen 48 inci maddesinde yer alan “affa uğramış olsa bile..” ibaresinden sonra sayılan suçlardan birini işleyenler için bu karar Devlet memuru olabilme koşullarını sağlama bakımından bir hak doğurmamaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Buna göre 657 sayılı Kanuna tabi olarak çalışmakta iken terör örgütü propagandası yapmak, rüşvet, irtikap gibi suçlar nedeniyle memuriyetine son verilenlerin memnu hakların iadesi kararı alsalar dahi Devlet memuru olarak atanmaları mümkün değildir.
Benzer Haberler
Asgari ücretli kurban kesebilir mi?
Motorin Fiyatlarına Zam Geliyor
Resmi Gazete'de bugün ( 14.05.2025)
14 Mayıs 2025 tarihli atama kararları yayımlandı
2025 yaş çay alım fiyatı belli oldu
Dalaman Belediyesi KPSS'den en düşük puan alan adayı sözlü sınavda kazandırdı
Çalışanın vergi yükü yüzde 28.4'e çıktı!
Çalışanlar dikkat!Yıllık izinle ilgili bilinmesi gerekenler detaylar...